inleyerek sayıklıyorum
ve hiç bilmeyeceksin baba,
senin için geceler boyu hüngür
hüngür ağladığımı…
kayıp kent atlantis’e
yıldızlar kayacak her doğum
günümde
ve sırf bu yüzden
yunuslar eşkâlimi çizmeli
gözyaşlarıyla deniz(ler)e,
belki görürsün diye…
o da dört yılda bir zaten,
takvimler 29 şubat’ı
gösterdiğinde..
yalnız bir opera
ve bir doğum günüm daha,
büyüdüm baba, büyüdüm…
– büyüdükçe daha iyi anlıyorum
galiba –
sana benzememeye çalışıyorum…
bilinçaltıma kazınan geçmişim
yüzünden
alkol almıyorum hiç,
birkaç kez sigara içme denemeleri
yaptıysam da
pek beceremedim,
dumanına alışamadım herhalde,
zaten elime de yakışmıyordu
meymenetsiz;
ama ağzımdan hiç düşürmüyorum
yeni aldığım pipomu…
gittikçe, her ne kadar sana
benzesem de
biraz farkımız olsun istiyorum
baba…
mesela bilirim,
sen hiç sevmezdin kitapları,
bense kitaplardan kendime
dünyalar kuruyorum
“eline ne geçiyor” dediğini duyar
gibiyim
evet, biraz karmaşık ve belki
hiçbir şey
ama en azından kaderime mahkûm
değilim
fahişeler gibi o karanlıklar
ülkesine…
bu arada
senden dinlemediğim masallar
vardı ya,
tanımadığım seyyar satıcı
yaşlı bir amca gelir söylerdi
bazen bana
birgün o da gitti ve dönmedi geri…
keşke sen burada olsan da
anlatsan bilmediğim masalları
ya da boşver, çok geç
büyüdüm artık, büyüdüm baba…
bana aldığın mavi mızıkayı,
nasıl da sevinmiştim uçarcasına;
hâlâ çalabildiğim tek enstrüman
bu…
bütün şarkıların notalarının
dışına çıkarak
mızıkamın ritmiyle söylüyorum
ve diğer bütün enstrümanlara hâlâ
düşman gözüyle bakıyorum…
güneyli fakir bir çiftçi kızı
şimdi hayatımda
sana haksızlık ettiğimi söylüyor
arada
kızım deniz de büyüdü
gözleri senin mavi gözlerine,
saçları annesinin kara saçlarına
ve gülüşü anneminkine çekmiş...
benden pek bir şey kapmamış
dik kafalılığı ve asiliği dışında…
elimden geldiğince
iyi oynamaya çalışıyorum babalık
rolümü
hiç bilmediğin,
belki de unuttuğun bir şey vardı:
bütünlemesi yok “baba” denen
duygunun…
her neyse – fazla uzattım galiba –
bir de unutmadan baba,
itiraf etmeliyim ki:
annemi her zaman daha çok sevdim,
kokusunda Meryem kutsallığı olan
o sıradışı kadını;
ama seni de sevmeyi ihmal etmedim…
bu çocuk; çocuk yaşta olgunlaşıp,koca adam olanlardan...
YanıtlaSilveee birde babaları var ;her ne kadar birşey öğretmemiş gibi dursa da evladına aslında çok şey yüklemiştir,katmıştır o minicik yüreklerine...
bilmem hiç size oldu mu: - bazı çocukların içindeki devler erken uyanır; çünkü hayat demiştir ona: "ey çocuk, bundan sonra bu yolda yürüyeceksin.." yok deme şansı yok ki zaten; ama Yaradan ona "Oku!" demişti, "Yaz!" dememişti ki, neden bu kadar yükü veriyor bazen..
YanıtlaSilgüzel yorumunuz için teşekkür ederim, ey değerli okur..
ben o devlerden değilim ama olmayı isterdim,çünkü onlar özeldirler bence... Ne kadar güzel "yaz" demiş, okumakta birşeydir ama yazmak daha özel ve güzeldir...
YanıtlaSil-ben teşekkür ederimm yorumlarıma cvp verdiğiniz için...
eğer güzel ve özel birşeyse bu yazma eylemi (ki sanmıyorum pek), her gün yaptığım gibi, Tanrı'ya şükürlerimi sunuyorum yine..
YanıtlaSilama sanırım ben daha çok, çocuk kalmak istemiştim, çocuk kalmak isteyip de çocuk kalamayan bazı çocuklar gibi.. :)
- rica ederim, ey değerli okur..